ÖMER FARUK ALTIN/EGE’YE BAKIŞ-Türkiye'nin Vergi sistemi, son yıllarda yapılan reformlarla ve değişen ekonomik koşullarla birlikte hem bireyler hem de işletmeler üzerinde önemli etkiler yaratmaya devam ediyor. Gelir ve kurumlar vergisi oranlarından dolaylı vergilere kadar pek çok başlıkta yapılan değişiklikler, vatandaşların ve iş dünyasının üzerindeki mali yükü her geçen gün artırıyor. Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş, Türkiye’deki vergi sistemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’deki vergi sisteminin vergilemedeki adaleti sağlamaktan uzak bir yapıya sahip olduğunu ifade eden Ekonomist Ayhan Bülent Toptaş, “Vergilemenin en önemli prensibi olan “ödeme gücü” prensibi bu yapı içinde uygulanamamaktadır. Söz konusu prensip mükelleflerin gelir ve servet düzeylerine göre vergilenmelerini öngörür. Buna karşın Türkiye’de mükelleflerin gelir ve servetleri ölçüsünde vergi ödemediği çok açık ve net bir durumdur. Öncelikle Türkiye’de mutlaka herkesin gelir ve servet düzeylerine göre vergi ödemesi yapacağı bir sistem kurulmalıdır. Vergi denetimleri sıkılaştırılmalı ve vergi kaçakçılığı ile ilgili cezalar ağırlaştırılmalıdır. Vergi affı sadece çok özel durumlarda ve nadiren uygulanmalıdır. Vergi uygulamaları mükelleflerin politik duruşlarına göre farklılık göstermemelidir” dedi.
“DOĞRUDAN VERGİLEME TÜRKİYE’DE DOĞRU ŞEKİLDE İŞLEMEMEKTEDİR”
Türkiye’deki vergi yükünün gelir gruplarına dağılımının adil olmadığının yıllardır tartışıldığını dile getiren Toptaş, “Toplam vergi gelirleri içinde dolaylı vergi oranlarının yüzde 65, dolaysız vergi oranlarının yüzde 35 civarında olması bunun en açık kanıtıdır. Özellikle harcamalardan alınan dolaylı vergiler (Katma Değer Vergisi, Özel Tüketin Vergisi vs.) ödeme gücü prensibini ihlal eder. Geliriniz ister yılda 100 milyon TL veya yılda 100 bin TL olsun marketten satın aldığınız 100 TL’lik bir mal veya hizmet için aynı oranda (örneğin; 20) ve miktarda vergi (20 TL.) ödersiniz. Yani milyoner de asgari ücretli de bu mal veya hizmet için örneğin; 20 TL öder. Buna karşın doğrudan vergiler de gelir veya servet düzeyine bakılarak vergileme yapılır. Gelir arttıkça artan vergi dilimlerine göre mükelleflerden daha fazla vergi alınır. Bu ödeme gücü prensibine dayanan bir vergileme yöntemidir. Bununla birlikte, maalesef, doğrudan vergileme de Türkiye’de doğru şekilde işlememektedir. Çünkü Türkiye’de doğrudan vergileme büyük ölçüde dar ve sabitli gelirlilerin ücretleri üzerinden yapılmaktadır. Özellikle yüksek gelirli serbest meslek sahiplerinden gelir vergisi ve büyük kazançlar sağlayan şirketlerden kurumlar vergisi etkili bir şekilde vergi tahsil edilmemektedir” diye konuştu.
“VERGİ ORANLARININ YÜKSEK OLMASI KAYIT DIŞI EKONOMİYİ TEŞVİK EDER”
Kara para aklama ve vergi kaçırma gibi suçların son dönemde artış göstermesine ilişkin, vergi oranlarının yüksek olmasının kayıt dışı ekonomiyi teşvik edeceğini dile getiren Toptaş, “Ülke savaştaymış gibi yüksek vergi oranları konulursa mükellefler yakalanma riskini göz alarak ekonomik faaliyetlerini gizlemeye ya da bu faaliyetleri küçük göstermeye meyledebilirler. Bu nedenle vergi oranlarının makul seviyede tutulması mükelleflerin vergi ödemelerini sağlamak açısından daha olumlu sonuçlar yaratır” ifadelerini kullandı.
“ASGARİ ÜCRETİN VERGİ DIŞI BIRAKILMASI OLUMLU BİR HAMLE”
Gelir dağılımındaki eşitsizliği azaltmak konusuna değinen Toptaş, “Burada çözüm yine ödeme gücü prensibinin vergi siteminin temelini oluşturması sağlanmalıdır. Dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki payının azaltılması doğrudan vergilerin sistem içindeki ağırlığının artırılması gerekir. Son birkaç yılda asgari ücretin vergi dışı bırakılması olumlu bir hamle oldu. Bu uygulama gelir seviyesi düşük olan ücretlilerde bir rahatlama yarattı. Artan oranlı vergileme sisteminin etkili bir şekilde kullanılması, yani gelirler ve servet arttıkça alınan verginin artırılması ve elde edilen hasılatın toplumun ekonomik bakımdan zayıf kesimlere aktarılmasının sağlanması da gelir eşitsizliğini azaltacaktır” dedi.