GÜLPERİ TİBİN/ EGE’YE BAKIŞ – Balık ölümler, kötü koku ve renk değişmesi gibi sorunlarla gündeme gelen İzmir Körfezi’nin temizlenmesi için, “Körfezin Geleceği, İzmir’in Geleceği” vizyonuyla İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlen İzmir Körfezi Çalıştayı başladı. Çin, Amerika Birleşik Devletleri, Avustralya ve Norveç’ten uzmanların da katıldığı çalıştay, 200’ün üzerinde uzmanın katılımı ile gerçekleştirilecek ve çalıştayda, 13 ayrı toplantı düzenlenecek.
Çalıştayın açılış konuşmasını yapan İZDENİZ Yönetim Kurulu Başkanı Işıkhan Güler, “Hiç şüphe yok ki değerli bilim insanları gerçekçi çözümler üretecektir. İhtiyacımız da budur. Gerçekçi, uygulanabilir çözüm üretmek. Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Körfez ekolojisi sorunlu bir konudur ve vakit geçirmeden harekete geçilmelidir. Sürecin uzun erimli olacağı bilinmelidir. Şu tespiti yapmak gerekir Körfezin durumu ne sadece bugünle açıklanabilir ne de sadece yerel yönetim sorumludur. Kirlilik çok yönlüdür. Bildiğiniz gibi, İzmir kadim bir kenttir. İzmir’in denizle ilişkisi köklüdür ve zayıflaması mümkün değildir. İzmirliyi yaşama başlayan iki kordon vardır. Birini doğarken keserler. Çabalarımızın odak noktasında bu metafor yer alır.” ifadelerini kullandı.
“BAŞLANGIÇ NOKTASINDAYIZ VE BUNU ÇOK İYİ ELE ALMALIYIZ”
Güler’in ardından söz alan İzmir Planlama Ajansı Başkanı Koray Velibeyoğlu, İzmir Körfezi’nin İzmirliler için ne kadar önemli olduğunu anlattı. İzmir Körfeziyle ilgili süreçte bir başlangıç noktasında olduklarını ve bunu iyi değerlendirmek gerektiğini belirten Velibeyoğlu, açıklamasında şunları kaydetti:
“İzmir için yaşamsal kıymetli bir değer olarak İzmir Körfezi’ni yaşamımızın merkezine koyuyoruz. Körfez içerisindeki iklim değişikliği etkilerini de gözetmemiz gerekiyor. Planlama ajansı olarak acil eylem planlarından ana planlara kadar geniş kapsamlı iç içe birçok çalışmayı aynı anda gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Biz 20’inci yüzyılda insan haklarını her şeyin önüne koyduk ve çok önemli bir yer oluşturduk bunun için. Daha sonra kentli haklarımızın farkına vardık ve icra etmek için çalıştık. Yeni bir hak isteme vakti geldi o da ekosistem hakkı. Bunu hayata geçirmek için çalışmamı gerekiyor. Bu anlamda sağlık çevre çerçevesini hazırlıyoruz. Bu yalnızca körfeze yönelik değil İzmir’deki tüm çevresel kirliliğe yönelik olacak. İkinci olarak baktığımız ufuk, 2054 ufku. Bunun içinde de kentin planlamasını körfezi de rahatlatacak şekilde yeniden ele almamız gerekiyor. Yalnızca kara değil denizel alanları da planlamamız gerekiyor. Biz Körfeze ve su ekosistemine yalnızca bundan ibaret bakmıyoruz. Körfez, havzalarıyla bir bütün. Havzalarımızı da korumak temel amaçlarımızdan. Üçüncü ufkumuz daha uzak bir ufuk, 2074. Bizim bu alanda yaptığımız her iş önem arz edecek. Bundan 140 yıl önce ilk kazma vurulduğunda İzmir Körfezi bir göl olmaktan kurtuldu. Aynı bilinçle yeniden hareket etmemiz gerekiyor. Şu an bir başlangıç noktasındayız ve bunu çok iyi ele almamız gerekiyor.”
“YÜZECEK DURUMDAN ÇOK UZAĞIZ”
İZSU Genel Müdürü Gürkan Erdoğan ise körfez çalışmalarıyla ilgili şöyle konuştu:
“Bu kriz başladığından beri İzmir’de bu sorunun nasıl çözüleceğine dair bir arayış var. İzBB sahada olan bir kurum, bu sorunun çözülmesi için çaba sarf ediyor. Yapacağım sunum da aslında bu çabayı ortaya koyacak. Meles ve Bayraklı Bölgesinde Alg birikmesi oldu ve akabinde kente bir koku yayıldı. 2023 yılı ekim ayında bu Alg türünü İzmir’de gözlemlemiştik. Yaklaşık 10 Kasım gibi bir tarihte ilk yağmurlarla da etkisini kaybetti. 2017 yılından bir artış başladı, artış verilerini TÜBİTAK’tan aldık. Körfez suyu kalitesi ile ilgili bir tartışma yürüyor. 1 yıl önce baz değerler iyi miydi, kötü müydü üzerinden bir tartışma sürüyor. Bir yerin yüzülebilir olduğunu kanıtlamak için birçok değere bakmak gerekiyor. Kolibasili ve Enterekok değerlerine bakılmış, bu 2 değere örnek olarak kanalizasyon denize karıştıysa bakılır ve ‘yüzülebilir’ diye karar verilir. Herhangi bir yer yüzmeye açılacaksa birçok değere bakıp karar vermek gerekir, İzmir Körfezi’nde de yüzecek durumdan çok uzağız.
Çiğli Atık Su ve Arıtma Tesisinde 4. Fazın inşası devam ediyor. Genel bir revizyon çalışmamız var ve o tamamlanmak üzere. Ön arıtmanın da giriş yapıları yılbaşı itibariyle yenilenecek. 2 proje de yılbaşı itibariyle bitecek. 4. Faz projemizdeyse 2 ana dağıtım yapısının kaba inşaatı Aralık 15’te tamamlanacak, Nisan ayında da 4. Fazı işleme almayı planlıyoruz. Yağmur Suyu Ayrıştırma Projeleri için de Dünya Bankası’ndan kredilerimiz var.”
“YAPAMADIKLARIMIZ VAR”
Erdoğan, konuşmasını şöyle noktaladı:
“Bir de yapamadıklarımız var.
Bununla ilgili bir navigasyon kanalı projemiz var. Yaklaşık burada 50 m3lük malzemenin alanlardan çıkarılması hedefleniyor. BU proje tamamlandığında yüzde 40 45 oranında akış hızının artırılması hedefleniyor. 2016 yılında ÇED onayı alındı 2021 yılında askıya çıktı. Ancak şu an çalışma yapılamıyor. Bununla ilgili tüm süreç yapılamasına rağmen yeniden başa döndük. Bakanlık yeniden istedi bunları. Gerekli izinler tamamlanırsa bir kredi bulup bu projeyi hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Çiğli Atık u Arıtmayı kendi kaynaklarımızla bitirmek üzereyiz. 2023 yılında Yazısı yazıldı ancak onay bekliyoruz. Toplamda 9 milyar TL’lik kredi anlaşmalarımız için bakanlıktan onay bekliyoruz.”
Çin Halk Cumhuriyeti Deniz Ekolojisi ve Çevre Bilimleri Laboratuvarı Uzmanı Isaac Yongquan Yuan, alg patlamasında modifiye edilmiş kilin uygulamasıyla ilgili açıklamalarda bulundu.
Yuan, şöyle konuştu:
“Özellikle Çin’de kullandığımız teknolojiyi anlatmak istiyorum. Biz kiil teknolojisi diyoruz. Bu noktada su yüzeyi üzerinde önemli bir alan olduğunu söylemeliyiz. Bunda tarıma insanlara zarar verebilecek ortamların olduğunu söyleyebiliriz. Bu da geçmişten
Filipinlerde meydana gelen bu alg patlamalarında hayatını kaybeden insanlar oldu. Bunun da bir deniz felaketi olduğunu kabul edebiliriz. Aynı şekilde bu noktada nasıl yangınları söndüren aletlerimiz varsa bunların önüne geçmek için de çeşitli ekipmanlara ihtiyacımız var. Biz bu noktada saha çalışmalarından bahsetmeliyiz. Bu noktada kullanılacak olan çok temel önlemler var, fiziksel önlemler olarak ifade etmemiz gerekiyor. Çünkü bizim burada bahsettiğimiz alanlar içinde çok küçük parçacıklardan bahsediyoruz. Bunlardan fiziksel önlemlerle kurtulmak mümkün. Özellikle İzmir örneğinden yola çıkacaksak özellikle bunların su yüzeyinde yok edilmesini sağlayacak önlemler işimizi kolaylaştırabilir. Biyolojik önlemlere gelecek olursak buradaki bakteriler var. Organizmalar var. Biyolojik önlemler de kullanılmalı. Özellikle 24 saat içinde alınabilecek birtakım önlemler doğrultusunda biyolojik önlemler de önem arz etmekte. Bu noktada killeri su yüzeyine yayıyoruz. Bu sayede su yüzeyini etkin şekilde 30 dakikada temizleyebiliriz. BU teknoloji yoluyla, yüzlere km’lik alan temizlenebilecek. Bu sayede ortaya çıkan felaketin önüne geçilebilmekte. Bu metodun çok önemli özellikleri var.”
“DOĞRUDAN BİR ETKİ VAR”
Yuan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Bu sayede yüzde 70 80 oranında hücrelerin yok edilebileceğini görüyoruz. Doğrudan bir etki var burada. Dolaylı bir etki de olabilmekte. BU metot çok etkin bir metot. Bu kilerin kullanılması farklı ülkeler tarafından da mümkün olabilmekte. Biz on tonluk bir kil kullanabilmekteyiz ve çok büyük bir alan temizlenmekte. Bu sayede, herhangi bir potansiyel etkinin elde edilmesi için, su yüzeyindeki önemli kaynakların beslenebilmesi için birtakım bileşenler bulunmalı.
Akıntılarında meydana getirdiği birikimlerin deniz dibine gönderilmesi önem arz etmekte. Buradaki yaklaşımlar baktığımız zaman diğer organizmalara zarar verilmediğini söylememiz gerekiyor. Buradaki çalışmalarımızı etkin tapmak için ekipmanlara ihtiyacımız var. Bu metot çeşitli ülkelerde de uygulanıyor. Farklı enstitülerle iş birliği içindeyiz.
Özellikle bu noktada kirleticilerin önünü kesmemiz gerekiyor.
Bu sene ve geçen sene İzmir’de MC teknolojisini kullanarak habların kontrol edileceğini söyleyebiliriz.
Hab, gerçektendir felaket olarak karşımıza çıkmakta. Yangınlarla nasıl mücadele ediliyorsa hablarla da aynı şekilde mücadele etmek gerek. Kontrol stratejileri de var. Bunların önemli bir potansiyeli var bunu İzmir içinde kullanılması mümkün olmalı. Bu bağlantıların İzmir için de kullanılması gerekir. “
“ÖNÜNE GEÇİLMESİ MÜMKÜN”
Yuan’ın ardından söz alan Ocean Therm Baş Teknoloji Yöneticisi Olav Hollingsaeter, hava kabarcığı perde uygulamasını anlattı.
Hollingsaeter, şöyle konuştu:
“Ocean Therm isminde bir şirketimiz var. Bu problemle biz de karşı karşıya kaldık. İzmir’de de öyle bir problem var. Bunun için çözümlerden biri ise kava kabarcığı perde teknolojisi biz bu teknolojiyi Norveç’te kullanabiliyoruz. Bu da tatlı kaynakları sıfır derecenin altına düştüğünde donmaktan korumuş oluyoruz Burada tatlı sular bir katman olarak burada bulunuyor. Tatlı sular denize doğru hareket edince kolay şekilde karışmıyor. Bu noktada tatlı su kaynaklarını kirletiliyor olması da denize karışımları noktasında bu kirlilik denizde de görülüyor. Burada hava kabarcığı perdesinin nasıl çalıştığı görülüyor. Burada bahsettiğimiz araçlardan birine bakacak olursak, buradaki hava kabarcığı perdesi, alg patlamalarının körfez etrafında yayılmasını önleyebilir. Burada 2400 metrelik bir alan görülüyor. İki kompresör burada yeterli olacaktır. Eğer ki sıcaklık daha düşükse altı metrelerde bu da yüzey sıcaklığını da düşürmüş olacaktır. Belki daha düşük katmanlardan temiz suyun taşınası sağlanabilir. Buradaki algleri toplayıp kurutmamız mümkün. Kütle kömür elde edilmesi mümkün bunlar yoluyla. Bazı unsurların tabana gönderilmesi yoluyla alg patlamasının önüne geçilmesi mümkün.”
“OKSİJEN SEVİYESİ ARTIRILMALI”
HBS Hydro BioSience Satış Temsilcisi Peter Trigiani ise Ultrasonik Teknolojiyle Siyanobakteri ve Zararlı Alg Patlaması sunumunu yaptı.
Trigiani, İzmir Körfezi’nde uygulanabilecek yöntemle ilgili şu ifadeleri kullandı:
“Ultrasonik ses dalgaları kullanarak alg patlamalarını önlemek için yürüttüğümüz çalışmalar var. Su yüzeyinde alınacak önlemler için çalışmaktayız. İki önemli alg türü sahnede diyebiliriz. Bu noktada turuncuya dönmüş bir renk var. İçerik olarak toksik olabilecek bir durum, balık ölümleri de söz konusu. O bakteriler çok büyük bir tehdit oluşturabilmekte. İki önemli hab bulunuyor. Her ikisi de çok büyük bir tehdit oluşturuyor. Burada İzmir’in harita görüntüsüne bakacak olursak sularda yeşil alanları görüyoruz. Körfez alanı içinde, aynı zamanda bir tatlı su kanalı bu noktada. Atık suların temizlenebilmesi için de bir alan söz konusu. Kırmızı ya da kahverengi renkleri göremiyoruz ama olabildiğince yeşil gri renkler görülüyor. Ultrason yönetimi özellikle sino bakteriler üzerinde çok etkili. Açık mavi ya da yeşil renkli olarak ifade edebiliriz. Buradaki sino bakteriler üzerinde canlı hayatını da tehlikeye atan bir durum oluşabilir. İzmir Körfezi’nde de bu durumun yaşandığını söyleyebiliriz. Bu doğrultuda sinobakteriler özellikle bu körfezde hayatı olumsuz etkiliyor çünkü oksijeni tüketiyor. Yüzeyde biriken kirlilikler güneşin tabana ulaşılmasını da engeller ve fotosentez oluşmaz. Bundan dolayı balık ölümleri de oksijen azlığıyla birlikte meydana geliyor. Oksijen seviyesi artırılmalı.
İzmir körfezine bağlanan birçok su var. Bundan dolayı da atık sulardan meydana gelebilecek olan birtakım kirlilikler de gündeme geldi. Özellikle buradaki ultrasonun bakteriler üzerinde naısl çalıştığına bakalım. Ultrason frekanslısıyla uyguladığınızda görüntülenen beyaz noktalar patlar ve fotosentez için ortam oluşur.
Burada doğru frekansın uygulanması çok önemli.”
“ANCAK İYİ BİR İLETİŞİMLE SAĞLANABİLİR”
ARUP Avustralya Genel Müdür Yardımcısı ve Entegre Su Kaynakları Lideri Dr. Andrews Watkinson, zararlı alg patlamalarının yönetimini anlattı.
Watkinson, şunları kaydetti:
“Buradaki zararlı alg patlamaları İzmir Körfezi’nde de meydana gelmiş durumda. Sino bakteriler ve kırmızı renkteki türler kaygılar içerisinde. Bu çerçeve bir ön araştırmanın yapılması gerekiyor. Ötefikasyonun azaltılması için yapılmalı. Uzun vadede yapılması gereken bir şey. Kısa vadedeki birtakım opsiyonlara dikkat etmek lazım. Burada dört önemli ilke var bütüncül bir yönetim anlayışı oluşturmak için paydaşların bir araya gelmesi çok önemli.
İlk ilkemiz bir anlayış geliştirilmesi. Güçlü bir takip sistemi geliştirilmeli. Havayla ilgili bazı parametrelerin anlaşılması gerekiyor. Verilerin etkin şekilde toplanması gerekiyor. Besleyicilerin anlaşılması gerekiyor. Hidrodinamiklerin de anlaşılması lazım Özellikle körfezdeki alg patlamasının önünde geçmek için bunların anlaşılması önemli.
İkinci ana ilkemiz ise kontrol demiştik. Buradaki ana unsurlar ise kontrolün nasıl sağlanacağı. Erken şekilde müdahalenin yapılması gerekiyor. Bu sayede geniş alanlarda kontrol sağlanmak amaçlanmalı. Üç farklı yaklaşım var. Biri mekanik yaklaşım, bununla türlerin korunması sağlanır. Kimyasal vaazı yöntemler de var. Bu metotlar kullanılırken çok da dikkatli olmak lazım Bütün bu yöntemler Avustralya’da kullanılır. Ayrıca biyolojik metotlar da kullanılır. Avustralya’da gene özellikle ekipmanlar var. Biyolojik yöntemlerle de alg patlamasının önüne geçilebilir.
Önleme amacımız da olmalı. Yaygın kullanılan yöntemler ise nütriantların varlığının azaltılması önemli. Bu noktada avantajın etkin şekilde aranması önemli. Dolaşımın hızlandırılması gerekmekte. Bu noktada potansiyel katkıları da değerlendirmemiz gerekmekte.
Son nokta ise azaltma. Paydaşların bir araya gelmesi lazım bunun için de. Çok yönlü şekilde etkinin nasıl azaltılacağı konuşulmalı. Bu da ancak iyi bir iletişimle sağlanabilir. Buradaki kontrol ve önlem stratejileri de önemli olur.”
“BİZE LAZIM OLAN DİL BİLİM DİLİDİR”
Konukların sunumlarını tamamlamalarının ardından kürsüye gelen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, “Konuklarımızın sunumlarını dinledim. Bu yöntemlerin değerlendirilebileceğini düşünüyorum. Ben bu çalıştayda bugüne kadar yapılmış en değerli çalışma olduğu için bunu düzenleyen herkese teşekkür ediyorum. İzmir’i çok seven İzmirliler olarak, vatansever insanlar olarak, aynı zamanda çevre duyarlılığıyla çevreye değer veren bilim insanları olarak bu çalışmayı gerçekleştirdiler. Bizim için bir başlangıç.” dedi.
Tugay, şöyle devam etti:
“Bugüne kadar kendi kurumumuzun kapasitesiyle durumu değerlendirmek istedik. Ancak pek çoğunuzun da şahit olduğu gibi bir siyaset yapma aracına dönüştürdüler. İzmir Körfezi’ndeki problem siyaset diliyle konuşulması gereken bir problem değildir. Sorunu nedenleriyle mevcut haliyle bize neler getirebileceğiyle ilgili değerlendirme konusudur. Bunları yabanı konuklarımızın huzurunda ifade ederken zorlanıyorum ama bize lazım olan dil bilim dilidir. Çok uzaklardan gelen konuklarımıza rağmen çok yakınımızda olan davet ettiğimiz ama gelmeleri ne yazık ki engellenen bilim insanları var. Bu da bizim için üzüntü kaynağı olmuştur. Başından itibaren sunumları dinledikten sonra tablo benim için daha da netleşti. Bazı şeylerin değerlendirilmesinde bir süreklilik ihtiyacı içinde olduğumuzu anladım. Bu çalıştaydan sonuç çıkaracaksak, başımıza bir şey geldi içinden çıkarsak bir daha olmayacak dememek lazım. Birçok farklı yerlerdeki örneklerden bahsedildi. Bugün sabah Litvanya Büyükelçisi ziyaretime gelmişti. Riga’da da böyle bir sorun yaşandığını anlattı. Dünyada pek çok yerde görülebilen bir sorun olduğunu görmemiz lazım. Nedenleri henüz çok karışık ama denizin ekosistemiyle ilgili olduğu da açık. Sadece İzmir Körfezi’ni değil tüm denizleri etkileyen bir iklim değişikliği gerçeği var. Hem kimyasal hem fiziksel içeriğiyle ilgili değişim mutlaka var.”
“YANGIN TETİKLEMİŞ OLABİLİR”
Tugay, açıklamasını tamamlarken şu ifadeleri kullandı:
“Alg patlamasından hemen önce yaşadığımız yangın, alg patlamasını tetiklemiş olabilir bana göre. Bunu bilimsel bir dayanağa göre söylemiyorum, tahmin ediyorum. Bilim insanlarımız zaten açıklamayı yapacaktır. Körfezi kirliliğini azaltmak, süreci yakından takip etmek için gerekeni yapıyoruz. Ancak sürekli bir izleme sistemi kurmamız gerekiyor. Bizim için şu anda tam bir alg patlaması yok. Yani günlük yaşayan insanlar olmadığımızdan hepimizin derdi önümüzdeki yıl ne olacağı. Bu çerçevede de çalıştaydan çıkan veriler ışında çalışacağız. Bunu İzmir’e de duyduğumuz sevgimiz, çevremize duyduğumuz saygımızla, kararlılığımızla yapacağız.
İzmirliler lütfen müsterih olsunlar. Moralimizi bozamaya çalışan insanlara kulaklarınızı kapayın. Yapabiliyorsanız katkı sunun. Biz İzBB olarak üzerimize düşeni tam olarak yapacağız. Ancak halkımızın ve bilim insanlarımızın desteği, güveni bize güç verecektir.
Biz bilgiye ve bilime inanan insanlarız. Bu bilgiye mutlaka ulaşacağız sonra da tüm çabalarımız devam edecek. Bu nedenle inanıyorum ki biz bu sorunla başa çıkacağız. Önümüze konacak başka sorunlarla da mücadele edeceğiz.”