Türkiye gerçekten çok zengin bir ülke.
Bu kadar yağmaya, talana, hırsızlığa ve arsızlığa rağmen ayakta durmayı başarabilen ve üstüne bir de etrafına dayılanıp artistlenen nadir bulunurlukta pırlanta bir ülkemiz var. Kıymetini bilelim.
Tabi ülkemiz bu kadar başı dik gezerken İzmirimizi ve hemşehrimiz İzmirlileri de unutmayalım.
Ne de olsa Türkiye'nin batıya bakan yüzü, modernizmin ve çağdaşlığın başkenti, Atatürk ilke ve inkılaplarının yılmaz savunucusu kentimiz olmasa ülke ve millet olarak çoktan karanlığın esiri olacak; sokaklarda cüppe ve sarıkla gezecek, kadınlarımız da kara carlar içinde ikinci sınıf vatandaş bile olamadan hayatlarına devam etmek zorunda kalacaktı. Fakat biz buna izin vermedik vermeyeceğiz de.
Boyozumuzla, gevreğimizle, çiğdemimizle, denize açılan sokaklarımızla ama illa ki de sık sık atan asfalyalarımızla direndik ve kazandık. Tüm Ege'yi rengini şanlı bayrağımızdan alan Cumhuriyet Halk Partisi'nin kırmızısıyla boyadık.
Nasıl yıllarca İzmir'de tek başımıza direnerek karanlığı en azından belediyelerde yırtmayı başardıysak şimdi de İzmirliler olarak sıra geldi o müthiş belediyeciliğimizi ve sosyal demokrat, hatta sosyalist kadrolarımızı diğer illere transfer etmeye.
Hoş AK Parti belediyeciliği de dünya standartlarının çok çok üstünde olmasına rağmen hala bizlerden öğrenilecek bir kaç yol,yöntem mevcut.
Mesela tüm il ve ilçe örgütleri birleşerek gider ayak belediyelere eş, dost, akraba sokmak ve her masa başına çalışmayan 5 adam oturtmak gibi. Sendikalar da bu işte uzman olduğundan ücreti mukabilinde ya da belli bir personeli işe alma garantisiyle kendilerinden danışmanlık hizmeti alınabilir.
Ya da son anda belediyeye nasıl fatura kesilir ve bu kesilen faturaların ödemesi zaten çoktan batmış da kamu kurumu olduğu için konkordato ilan edemeyen belediyelerden hangi yollarla tahsis edilebilir konusu var. Ciddi sayıda konunun yetişmiş uzmanı bulunduğu için ve milletçe çözüm odaklı olduğumuzdan kaynaklı transferinde pek de zorluk yaşayacağımızı düşünmüyorum.
Daha sonra organizasyon alanı bulunuyor. İzmirliler olarak Atatürkçülük noktasında kimseye karşı mütevazı olamayacağımız gibi İzmirli belediyecilerin de organize etmek ve de organizasyon düzenleme hususunda da asla hakkını yedirmem. En çok ihtiyacımız olduğu günlerde belediyelerdeki kardeşlerimizin ve büyüklerimizin İstanbul'dan, Ankara'dan, Adana'dan hatta Ağrı'dan en kral organizasyon firmalarını hangi zor şartlar altında bulduklarına, işleri organize ettiklerine ve biz gariban İzmirlileri coşturduklarına şahidim. Yaşasın Cumhuriyet!!! Bu konuda da Ege'nin birbirinden değerli kardeş şehirlerinin yardımına da koşacaklarına adım gibi eminim. Yeter ki kendilerine görev verilsin.
İcap ederse ihaleleri kelle koltukta acil koddan çıkacaklarını ve tüm mevzuat risklerine rağmen Belgrad'a giden akıncılar gibi şenlendiklerini de bilirim. Yeter ki milletimiz çorba içmeden bile on kez düşündüğü şu ekonomik dar boğazda bir nebze olsun eğlensin, stres atsın. Para mühim değil. Nedir ki yani? Üç beş kuruşun lafını etmeye bile değmez.
Daha saymakla bitiremeyeceğim, çok ama çok üstün özelliklerimiz var. Onları da diğer yazılarda anlatırım. Tekrar söylemekte yarar var değerli İzmirli hemşehrilerim. Onların çok maaşlı yönetim kurulu üyeleri, her taşın altından çıkan badem bıyıklıları, yedikçe daha da çok isteyen parti üyeleri varsa, bizim de aslanlar gibi parti ve belediye profesyonellerimiz var. Bir kere yendiysek her yerde yenebiliriz. Yeter ki inanalım ve utanmayalım.
Hoş, çoğumuz utanma duygusunu zaten çoktan yitirdi bile.